Mimar, Güzeli Tasarlayabilir Mi?

AYÇA VURAL-CUTTS

Güzellik kavramı genelde sevgi duygusu uyandıran görsel bir kalite olarak açıklansa da duyuları hoşnut eden niteliklerin bileşimidir. Güzellik; şekil, renk ya da form gibi fiziksel özelliklerin yanı sıra müzik, yemek, parfüm ve mimarlık gibi duyulara hitap eden estetik kalite ve de zevkleri de tasvir eder. Güzellik kavramı özneldir; kişisel bir yargılama ve değerlendirmedir. İnsanlar ve kültürler arasında farklılık gösterir. Bu duyusal algının tanımladığı değer zaman içinde değişebilir. Bir başka deyişle “güzellik” bireysel kültürel psikolojimiz, deneyimlerimiz ve de ait olduğumuz çağın kültürü etkisinde görecelidir.

Güzellik olumlu estetik yargılardan sadece biridir. Estetik yargı güzellik, sanatsal etki ve görünüm ile ilgilidir; duyusal ve duygusal değerleri içerir. Dolayısıyla güzellik ve çirkinlik, insanların sevdiği ve sevmediği şeylerle her zaman uyuşmaz. Picasso’nun resimlerini seven biri Picasso’nun eserlerini güzel olarak adlandırmayabilir. Leonardo da Vinci’nin Mona Lisa’sı da Quinten Massys’in The Ugly Duchess’i de güzelliği anlatır ve yüzyıllardır ilgi çeker. Çoğumuzun çirkin olarak nitelendireceği bir görüntüyü resmetmek için üstün çaba harcayan Massys, çirkinliğin güzelliğini Mona Lisa kadar güzel tasvir eder.

Modern sanat tarihi, güzellik fikrini tamamen değiştirme üzerine kurulmuş devrimlerle ve teorilerle dolu. Güzellik devrimi süreci şu şekilde gerçekleşir: İlk şok, sonra kabul, daha sonra ana akım, buna karşı isyan. Örneğin 19. yüzyıl Renoir, Goya ve Monet gibi ressamların ürettikleri ile şekillenirken 20. yüzyılda Marcel Duchamp’ın pisuvarı sanat tarihinin önemli yapı taşlarından biri haline gelmiş; Afrika maskeleri, endüstriyel ürünler ve gündelik objeler yeni estetik değerleri oluşturmuştur.

Barselona Pavyonu,Mies van der Rohe,Ashley Pomeroy
Barselona Pavyonu; fotoğraf: Ashley Pomeroy
Madrid Barajas Havaalanı; fotoğraf: Diego Delso
Cam Ev; fotoğraf: Carol M. Highsmith

Güzellik mimarinin de konusu. Güzel olanı tasarlamaya başlamadan önce kullanıcıyı anlamamız gerekir. Estetik yargı kullanıcının ve/veya işverenin duyularına ve algısına göre şekillendiğinden, bir bina ancak işveren ve mimar arasındaki uyum kadar iyi olabilir. Mimari, işverenin vizyonunu, estetik yargısını ve seçiciliğini yansıtır. Mimari yarışma jürilerinin kararları doğrultusunda bir yapı ilginç ya da sıradan, güzel ya da çirkin olur. Estetik seçiciliğin ya da başka bir deyişle tadın yargısı “evrensel geçerlilik” gibi görünse de jüri üyelerinin de kendi değerleri ve “damak tadı” vardır. Hatta bazen tasarımın içerdiği düşünce, işlevselliği, sürdürülebilirliği ya da toplumsal katkıyı önemsenmez; güzellik yarışmalarını hatırlatırcasına anıtsal olan ya da en iyi sunulan proje ödüllendirilir.

Mimari tasarım süreci analitik karar vermeyi, teknik uzmanlığı ve yaratıcılığı gerektiren karmaşık bir süreç. İşlevlerin yerine getirilmesi, risklerin ortadan kaldırılması ve yapılanabilirliğin sağlanması için rasyonel karar vermeyi gerektirir. Ancak tasarımlarımızda işlevsellikten daha fazlasını ararız. Tasarıma insanlar arasında yarattığı etkileşimden kaynaklanan sosyal getiriler, güvende hissetmenin keyfi ya da sürdürülebilirlik gibi ideolojik anlamlar katarız. Güzel olarak adlandırmasak da kullanıcıların duygularını etkileyen, mekana derinlik katan ve heyecan veren manevi bir kalite isteriz. Mimarlık ve güzellik arasında, mimarların güzelliği gönül rahatlığıyla itiraf etmelerini engelleyen sorunlu bir ilişki var. Güzellik kelimesini diğer sanat dallarında özgürce kullanmamıza rağmen mimaride güzelden çekiniriz; hatta çirkin kelimesini daha sık kullanırız. Estetik algıdan pek bahsetmeyiz ve de güzelliği bilgisayar programlarında algoritmik kodlarla yaratılan formların kompleksliğiyle tanımlarız. Mies van der Rohe'nin 1929 Barselona Pavyonu’nun güzelliğinden bahseden pek mimar yoktur. Barselona Pavyonu’nun güzelliğini mimarisinin modernliği, projenin detayları ve malzemeleri gölgeler. Mimari güzel olabilir ve tasarım kaliteli mekanlar yaratarak tüm duyuları olumlu etkileyebilir. Bitkiler ve çeşmelerle dolu sakin bir avlu bizi rahatlatırken, karanlık bir yeraltı geçidi bizi korkutabilir. Akustik değerler, havanın aroması, ışığın açısı, yüzeylerin dokusu gibi algıların kombinasyonu mekanın estetik kalitesini belirler.

Kişilerin duygularını etkiyen güzel mekanlar oluşturmak için basit bir formül yok. Vitruvius, bir mimarın bina tasarımında üç ana temaya odaklanması gerektiğine inanıyordu: Firmitas, utilitas, venustas yani sağlamlık, işlev, güzellik. Vitruvius, sonsuz güzelliğin doğadan öğrenilebileceğini ve mimarinin doğadaki ahenk ve güzellik yasalarını yansıtması gerektiğini savunuyordu. Mimari tasarım, vücudun simetri ve oranlarının tartışılmaz mükemmelliğine atıfta bulunmalıydı. Vitruvius, insan vücudunu doğanın belirlediği sabit ve kusursuz yasaları içeren, yaşayan bir kural kitabı olarak gördü. İnsan vücudunu hem bir daire hem de bir kare içine yerleştirerek mükemmel geometrik form ile mükemmel vücut arasındaki ilişkinin varlığını gösterdi. Vitruvius’un teorisinde güzelliğin son sırada gelmesinin nedeni yapısal sağlamlık ve kullanışlılığın mimari güzelliğin mantıksal ön şartları olması gerektiğinden. Mimarinin güzelliğini; yapısal ve işlevsel bütünlük, dış kabuk ve yapı arasındaki ilişki, yapının hafifliği, şeffaflığı, oranları, formu, kullanılan renkler ve tekrar belirler. Güzel bir yapının tüm parçaları birbiriyle alakalı ve tümüyle ilgilidir. Gereksiz bir şey yoktur ve parçaların tümü tutarlılığa sahiptir. Tasarım şeffaftır. Kompleks olan basite indirgenmiş ve az ile çok başarılmıştır. Güzel bir binada malzemeler daha ekonomik bir şekilde kullanılır ve daha az enerji tüketilir.

1978 tarihli Sainsbury Centre for Visual Arts, mimaride “bütünlük ve hafiflik” tartışmasını açan ilk örneklerden. Norman Foster tasarımlı sanat galerisi, çelik tasıyıcı sistemi ve prefabrike alüminyum panel duvarları ile geleneksel bir galeriden daha çok birçok işlevi tek bir çatı altında birleştiren aydınlık bir hangar havasındadır. Yapısal ve servis elemanlarının çift katmanlı duvarlar ve çatı içerisinde tasarlanmasıyla iç mekan ve dış cephede değişime izin veren esnek bir yapıdır. “Hafiflik” ve “şeffaflık” kavramları malzemelerin fiziksel ağırlığı ve özelliklerine ilişkindir. Yapıların, bileşenlerin ve hatta boşlukların formu ve kompozisyonuna bağlıdır. Malzemelerin nitelikleri ve ekonomik kullanımından gelen bir kalitedir. Aynı zamanda mimarinin temeli ışık ve ışığın işleniş biçimiyle ilişkilidir. Hafifliğe sahip tasarımlar ışığı kontrol ederek mekanın kalitesini artırır. Hafiflik sadece ağırlık değil, aynı zamanda görünüştür. Philip Johnson’un Cam Ev’i, mimari parçaların açıkça anlaşılır şekilde düzenlenerek, basitlik ve netlik ilkeleriyle tasarlandığı şeffaflığın ve hafifliğin en güzel örneklerinden. Johnson’ın minimal tasarımı geometri, oran, malzemenin saydamlık ve yansıma özellikleri bir araya getirir ve peyzaj manzarasını evin içerisine taşır.

Mekan yaratma sanatı mimarlığın rasyonelliğine göre daha özgür ve daha sezgisel bir süreç. Mimari, işlevine bakılmaksızın, iyi tasarlanmış ortamlar yaratabilir. Bu, doğal ışık dolu sessiz ve huzurlu bir oda ya da insanlarla dolu parlak ışıklı bir gece kulübü olabilir. Biçim, renk, doku ve ritim, mekanın karakterini ve hissini tamamen değiştirebilir. Mimarinin görsel dilini oluşturan bu nitelikler ruh halimizi etkiler. Richard Rogers’in Madrid Barajas Havaalanı iç mekanındaki renk kullanımı ve tasarımın ritmi ile yolculuk tecrübesini rahat bir deneyim halinde yaşatır. Binanın konsepti “ağaçlar” üzerinde desteklenen dalgalı bir çatı ve doğal ışığı alt seviyelere indiren “kanyonlar” dizisinden oluşur. Çatıyı destekleyen kolonların gökkuşağının renklerinde boyanması ve gün ışığının mekana hakimiyeti, havaalanında olmanın getirdiği stresi ve yorgunluk hissini azaltır.

Mimarlık duyguları, hayalleri ve hatıraları ifade etmenin üç boyutlu bir yolu ve güzel sanatlar kadar etkileyici, duygusal ve yaratıcı olabilir. Modayı kabullenebilir, takip edebilir ya da moda yaratabilir. Doğadan ilham alarak doğanın düzenini yansıtabilir. Sagrada Familia gibi düşsel ya da Pantheon gibi şiirsel olup, duygularımızı etkileyebilir. Mimari işlevseldir ancak güzellik yaratabilir. Tasarımı bilgi, fikir, işlevsellik ve sürdürebilirlik doğrultusunda yaparken asıl amacımızın iyi tasarlanmış güzel binalar yapmak olması gerektiğini hatırlamalıyız.

Etiketler:

İlgili İçerikler: