Italo Calvino, oulipocu üçlemenin (Görünmez Kentler, Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu ve Kesişen Yazgılar Şatosu) üzerine, bir de Kitaplarımdan Birini Nasıl Yazdım’ı yayınlamıştır. Bu az bilinen sonuncusu sayesinde Yolcu’nun yanı sıra, Görünmez Kentler’in de nasıl bir şemaya uyduğunu keşfetme şansı buluyoruz.
Plinius, –Deleuzegil bir söz oyununu devreye sokacak olursak– ansiklopedik bilginin kumaşındaki en güçlü “Pli”leri (adıyla müsemma: “Pli”nius) atmış kişilerden biridir...
Genette’e göre beş çeşit transtekstüel (mutasyona uğramış, dolanık, binişik, sarmaşmış, vb.) yazı vardır: İlki alıntılamadır; yazar doğrudan alıntı yapar. İkincisi hırsızlamadır (plagiarism); yazar açıktan ilan etmese de edebi bir ödünçlemeye başvurur (akademisyenlerin suçlanmaktan en çok korktukları tür de budur). Üçüncüsünde yazar ima yoluyla, dolaylı yoldan kaynak metinle ilişki kurar.
Günümüzde hakikati bildiğini iddia edebilecek kimse var mıdır? Gerçeklere “doğal yollarla” karışan ve ’patafizik denebilecek gerçek-dışılıktan başka, bir de her yanda harıl harıl üretilip dolaşıma sokulan “yalan” vardır; ki güç yapıları gerçeği sulandırmada özverili bir rol oynayarak, sıradan gündelik gerçekleri örtbas etmek konusunda –değişen terkiplerde– “katkıda” bulunur.
Mimarların, yazarların, sanatçıların defterleri öğrenilmiş ağırbaşlılıktan, gün gelir sıyrılır mı? Yazmaya başladığımdan beri, açılmasını beklediğim tartışmalar açılmadıkça, gelmesini beklediğim kavramlar gündeme gelmedikçe (gelmiyor, gelecek gibi değil) endişeleniyorum.
2021 Temmuzunun başlarıydı; BTF’nin (ESOGÜ Mimarlık Bölümü'nün yıllardır süregelen mümbit öğrenci etkinliği Bademlik Tasarım Festivali’nin) davetine nihayet icabet ederek atölye açmayı kabul etmiştim.
Yakıt istasyonu kanopisinin vadesi dolmak üzere; öte yandan bu enfes yapı tipini temel alarak tasarlanmış bir evde yaşamayı kim istemezdi ki...
Mors alfabesinin önceli ilkin 1753’te ortaya konmuş; Samuel Morse’un Baltimore’dan altmış kilometre ötedeki Washington’a kodları elektriksel biçimde iletmesinden epeyce önce. Bu teknoloji kullanımdan düşeli neredeyse çeyrek yüzyıl oluyor.
Üniversitede 2023 bahar dönemi paramparça geçti denebilir: Şubat’taki depremlerden sonra Nisan’a kadarki boşluk; ardından seçimler sebebiyle Mayıs’ın ilk haftasından başlayıp Haziran’da –bile– toparlanamayan bir dönem oldu.
Nicedir devran döndü, dönüyor, dönecek yollu sondajlardan, anketlerden geçilmiyor. Devran denen şeyin hareketlenmekte olduğuna dair alametlerin çokluğu, harareti azalmayan yayınların, yazıların ve konuşmaların başlıca hipotezini beslemeye yarıyor.
Azgelişmiş ülkeler kadar birinci dünya ülkelerinin de temel problemlerinden birinden ve onun modern yaşam içindeki ağırlığından 1937’de kapsamlı biçimde bahseden Robert Musil olmuştur. Musil’i –aradan geçen seksen küsur yılın ardından– izleyecek olursak, ignoramus ilkesi uyarınca, günümüzdeki ahmaklığın kertesi bugünden ancak tahmin edebilir; yirmi ikinci yüzyılın müstakbel bilimlerini sayıklamalarla dile getirmediğimiz ne malum?
Yapısal olanı saflaştırma düşüncesi, süslemeyi yarattı: Olanaksız bir tasarı. Adorno’nun bu vurguları, iki farklı eleştirel güzergâhla ilgili. İlkini 1990’larda Mark Wigley, White Walls, Designer Dresses’da kapsamlı biçimde ortaya koyar...
Adolf Loos’un Ins Leere Gesprochen (1921) (Spoken into the Void) adlı kitabına dahil ettiği ünlü süslemecilik karşıtı metni "Ornament und Verbrechen" hakkında daha önce yazdıklarıma dönecek değilim; 2008 yılında yayınladığım "Mimarlıkta Süsün ve Suçun Yüz Yıllık Anlamları" başlıklı makalemde, bahsekonu metnin dünden bugüne hangi bakımlardan eleştirildiğine ilişkin bir panorama çizmeye çalışmıştım.
Enis Batur, Tahta Troya’da, Sandık Odası ekiyle, mitleştirilmiş Ece Ayhan şiirini yeniden yapısökümcü bir üslupla yeryüzüne indirme girişiminde bulunduğunda yıl 1978’dir...
Monocondyle, kökü onuncu yüzyılda Bizans’a uzanan, kişiselleştirilmiş, kesintisiz el yazısı biçimlerin Yunanca adı. Aynı zamanda anatomik bakımdan tek (mono-) eklemli durumu da anlatıyor.