Genette’e göre beş çeşit transtekstüel (mutasyona uğramış, dolanık, binişik, sarmaşmış, vb.) yazı vardır: İlki alıntılamadır; yazar doğrudan alıntı yapar. İkincisi hırsızlamadır (plagiarism); yazar açıktan ilan etmese de edebi bir ödünçlemeye başvurur (akademisyenlerin suçlanmaktan en çok korktukları tür de budur). Üçüncüsünde yazar ima yoluyla, dolaylı yoldan kaynak metinle ilişki kurar.
Günümüzde hakikati bildiğini iddia edebilecek kimse var mıdır? Gerçeklere “doğal yollarla” karışan ve ’patafizik denebilecek gerçek-dışılıktan başka, bir de her yanda harıl harıl üretilip dolaşıma sokulan “yalan” vardır; ki güç yapıları gerçeği sulandırmada özverili bir rol oynayarak, sıradan gündelik gerçekleri örtbas etmek konusunda –değişen terkiplerde– “katkıda” bulunur.
Olağan olanın pek de rağbet görmediği modern dünyada, insan elinin değmediği ne kaldı söylemek güç. 21. yy mimarlık pratiklerinde yer alan "Kendiliğinden olanı, olağanüstü hale getirmeden dengeyi bulma"ya yönelik tartışmalar üzerine düşündükçe günlük hayatta çeşitli öznel filtreler geliştiriyor insan zihni.
Mimarlık pratikleri süresi içerisinde, zamanın bir bölümünde dönemin toplumsal döngü ve olgularından doğrudan etkilenen Reichstag yapısı, kişisel bağlamını ve anlam kodunu oluşturduğu kurgudan sıyrılmalar-kopmalar-ayrılmalar yaşayarak, bir başka zamanda, bir başka bağlamda, bir başka çevreyle, ona göre tekinsiz bir ortamda yeni anlam kodunu oluşturmak ile ilişkili bir uğraşa sahip.
İlham verici kariyeri boyunca, üzerinde çalıştığı projeleri çizim aşamasından inşaatın son detay uygulamalarına kadar titizlikle takip eden Tolga Kezer ile Moskova'dan İzmir'e uzanan çalışma hayatını, Kezer Mimarlık'ın kuruluş sürecini, uluslararası tecrübelerini, tasarım felsefesini ve ödüllü projelerini konuştuk.
Mimarlığın ve yapılı çevrenin geleceğini yapay zekânın gözüyle hayal edersek nasıl olur? Geçtiğimiz yıl Archinect, Generative Futures: An AI + Architecture Storytelling Challenge yarışması adı altında, işte bu sorunun cevabını aramak üzere bir çağrı yayınladı.
Metropol insanı için genel geçer isteklerin başında, en küçük fırsatta şehir hayatından çıkıp bir doğa parçasına yakınlaşma isteği geliyor. Bu tabiat parçasının insan doğasına iyi gelen yanı, çözülemeyen kaotikliği olabilir mi?
Goethe’nin yaşamı yükselten mimarlık tanımıyla başlayalım bu yazımıza… Onun bu tanımında, mimarlık ancak ve ancak tüm duygulara seslenebildiğinde yaşamı yükseltebilen bir değer kazanmaktadır! Nasıl mı?
Mimarlık için mekân planlama ve tasarlama ustalığı demek yanlış olmaz. Ancak mimarlık kendi tarihsel geçmişi incelendiğinde, tarihin tüm farklı siyasi ve ekonomik dönemlerinde sermayenin bir aracı olarak işlev görmüş bir meslek alanıdır.