XXI Mayıs sayısı ile Doğan Tekeli tefrikamız sona eriyor. Mimar bu ay değişen malzeme ve teknolojiler ile mimarlık tarif ve ifadeleri üzerine görüşlerini paylaştı. Tefrikamızın yanı sıra Elvan Arıker'in İstanbul'un kentsel dönüşümünü konut reklamları üzerinden ele aldığı yazısını ve Ex Libris köşesinde Leyla Bektaş Ata kaleminden Lefebvre'nin soyut ve toplumsal mekanlarını okuyabilirsiniz. Ayrıca KOOP Mimarlık tasarımı Taraklı Kent Meydanı, Rozana Montiel ve Alin Vazquez Wallach'ın birlikte tasarladığı Cancha Oyun Sahası ve Meydanı, Hatırlı Mimarlık'ın TAI-TUSAŞ Akademi ve İK Binası, Boran Ekinci Mimarlık ve Erbuğ Mimarlık ortak tasarımı Şişecam Ar-Ge Merkezi, KG Mimarlık'ın Erciyas Holding Ofisi, Şanalarc tasarımı Salt Araştırma Ferit Şahenk Salonu ve Kontra Mimarlık'ın Kolektif House II projeleri de bu sayıda.
Bu fotoğrafı gördüğümden beri aklımda sürekli aynı kelime dönüp dolanıyor: samimiyet.
Elvan Arıker, İstanbul’un konut üretimi odaklı dönüşümünde vaat edilen hayat tarzının vücut bulduğu reklamların söylemleri ve pazarlama stratejileri ile kentin dönüşümü arasındaki ilişkiyi yazdı.
Doğan Tekeli, mimarlığın değişen yapı teknolojileri ve malzemelerle ilişkisi ile toplumsal katılıma dair deneyimlerini paylaşıyor.
Bir kentte bizi sokaklarına çeken nedir, daha fazlasını görmeye kışkırtan?
İnsanoğlunun var olduğu ilk zamandan günümüze dek gizemini koruyan ışık, güzelliğin doğasının sırrını bünyesinde barındırıyor.
Konut fiyatlarının giderek arttığı büyük şehirlerde, bireysel olarak ev kiralamak neredeyse imkansız.
Sergiden de aldığım ilhamla, bu yazıda, günümüz sınır mimarlıklarının görünmezliği ve “doğal”lığı üzerine düşünmeye devam etmek istiyorum.
Kasimir Malevitch'in 1926 yılında yayınladığı denemenin başlığı Temsil Edilemeyenin Dünyası’ydı.
Yolun kendisi bize bir ödül olduğundan tadını çıkartarak devam ediyoruz. Bu kez odakta sevgili turuncumuz ile mimar üçlemesine kıyasla daha kısa bir zamanı kapsayan yolculuktayız.
Lefebvre'nin mekan üzerine tartışma kurucu metinlerini ele alan Leyla Bektaş Ata, soyut mekan ve kavramsal mekanın izini sürdü.
Mies van der Rohe “Az çoktur” derken sözünün eğile büküle, olur olmaz yerlere çekilerek, esnekliğini tamamen yitirmiş bir lastiğe dönüşeceğini şüphesiz öngöremezdi.