Push It Some More!

SİNAN LOGİE

“Her zafer ilerideki mağlubiyetin filizlerini barındırır.” Carl Jung

Geçen haftalarda tesadüfen “Pazarlama bağlamında mimari kuram”ın kullanımı hakkındaki bir konferansın reklamına denk geldim. Belli ki bu etkinlik, mimarlığa odaklanmış saygı duyulan İstanbullu bir organizasyon tarafından düzenleniyordu. Son yıllarda anlamsız olanı sıradan olarak görmeye alışmış olsak da… “mimarlık”, “kuram” ve “pazarlama” kelimelerinin aynı cümledeki yanlış kullanımı oldukça muhteşemdi! Salt-N-Pepa’nın sevilen şarkısı kadar akılda kalıcıydı: “Push it”.1 Çok fazla rahatlık vaat eden bir dönemde olabiliriz diye düşündüm. Sorun değil! Biraz alışverişe çıkmaya karar verdim. Fotoğraftaki elbiseler gibi mimarlık, bir dönemin, yıllar içinde vadesi dolan antropomorfik görüşün işareti. Mimarlık, insanı, zaman ve mekandaki konumları boyunca kuşatır: mikro ve makro arasındaki iyi niyeti simgeleyerek merkezdeki öğenin durumundan kainatın yaratıcısına doğru. Doğal ve sentetik, gerçek ve sanal arasındaki sınırı tanımlama yetisine sahip bir yapı. Bu izlekte, sınır kavramı simetri ve asimetriye doğru, taklitten insani yapay düzenin kabulüne2 dalgalanan bir arayışı takip eder.

balon emlak

İnsan yapımı bu düzen son zamanlarda muazzam bir şekilde genişledi. Dünyada, insan elinin sezildiği alanlar çoğunluk oldu. Bu yayılma, beynimizi kolonileştirme yetimizle bağıntı sunar. Nörologlara göre bu evrim uzun zaman önce ateşe hükmetmeyle başladı. Bu özel yeti, uykunun derin evrelerine girme olasılığını insana vererek beynin sınıflandırmayı ve veri işlemeyi gerçekleştirmesine izin verdi. Rahatlık, veriye yol açtı. Mimarlığın veriyi işlediği ve düzenlediği bu süreçte, Homo-Erectus’tan Homo-Urbanus’a olan yolculuğumuzda antropomorfizmi kendi zihinsel örüntümüzle ilişkilendirebiliriz. Bununla birlikte son yüzyılda yaşam alanımızda beliren duyumsallığın yitimi bağlamında rahatlığın gerçek faydalarını sorgulayabiliriz. Etkin bir biçimde bedenlerimiz rahatlığa adanmış araçların bolluğu ile gittikçe kendi alanlarında koparıldı.

Bu uçtaki rahatlık arayışı öngörülemez bir karşı etkiye sahipti: Kasvetin yükselişi. Yalnızca ağırlık bağlamında değil, duyumsal olarak da. Paul Valery’den alıntıyla, “Şimdiki zamanın, duyumsallığın kendinden başka bir tanımı yok”, uçtaki rahatlık ve kasvet bizi şimdiki zamandan ayırıyor. Bu şizofrenik durum aynı zamanda mimarlığı da değiştirdi. İşlev, artık mekan yerine teknolojik araçlarla tanımlanıyor. Ve mimar da mekansal bilgisini disiplinlerarası koordinatörlüğe kaydırdı. “İnovasyon” arayışıysa ustalığın yerini aldı.

Bu mercekten bakınca mimari kuram ve pazarlama hakkındaki konferanslar oldukça mantıklı geliyor! Hatta Melkan Gürsel-Tabanlıoğlu’nun Halaskargazi’deki 75.150 m2’lik proje için “kentsel akupunktur” açıklamasını bile ciddiye alabiliriz.3 #direnakupunktur #iğneleriyedirtmeyiz

Bu kentsel akupunktur kuramının ‘’gösterişli’’ kullanımı Türkiye pazarındaki öncü mimarların tutarlılıkla ilişkilerini kaybetmeye başladıklarını kusursuzca yansıtıyor. Mimarların kendilerini pazarlama firmalarının diline yaklaştırdığı bu entelektüel rahatlık bölgesi oldukça korkutucu. Dahası pazarlama pratiğinin, vasat ürünlerin satışı için icat edildiğini hatırlamalıyız. Bugünlerde Türk Hava Yolları ile uçup kabindeki dergiyi karıştırırken hiç kimse “mimarlık” içeren gayrimenkul ilanıyla elektrikli süpürge reklamını ayırt edemiyor. Rahatlık ve sıradanlık çoktan normalleşti.

Mimari pratiklerin bu erozyonu aynı zamanda mimarlık okullarındaki öğrencilerce de algılanıyor. Mesleki çalışma koşullarının zor olması gerçeğine ek olarak gelecekteki mezun mimarların motivasyonu yukarı çıkmıyor. Bunun yanı sıra, yeni ufuklar vaat eden küçük ve genç mimarlık pratiklerinin ortaya çıkmasını da zevkle gözlemliyoruz. Türkiye’de akılda kalıcı herhangi bir kamusal alan üretmemiş olan son onyıllık sürekli inşaat faaliyetlerine rağmen entelektüel olarak doğru bir pratik inşa etme isteğine sahip olan mimarlar henüz teslim olmamalı. Değişim iki sene önce başladı. Bu daha başlangıç, her yer mimarlık ve her yer direniş.

NOTLAR
1 Lütfen makaleyi okurken bu şarkıyı dinleyiniz: https://www.youtube.com/watch?v=vCadcBR95oU

2 « Du dôme à la mollécule » Jean-Joseph Goux, Trafic, n° 26, 1998

3 http://www.milliyet.com.tr/-lukus-hayat-a-kentsel-akupunktur/ekonomi/ydetay/1881034/default.htm

Etiketler:

İlgili İçerikler: