Mimarlık ortamındaki değişen tartışma zemininin mimarlık öğrencileri üzerindeki yansımasını Lerzan Aras yazdı.
Mimaride 20. yüzyıl sonuna dek düşünceler dünyası çok daha küçük bir topluluk tarafından yürütülmekteydi. Bu, çoğunluğu Avrupalılardan, bir kısmı da Amerikalı ve Japon mimarlar, eleştirmenler ve tarihçilerden oluşan grup, yüzyılın başlarında modernist kuramlarla ortaya çıktılar ve yüzyıl-ortasında mimari düşüncenin yayılımına ön ayak oldular.
Milenyum ile birlikte daha da belirginleşen bir şekilde, modern mimarlık söylemlerinin küreselleşme ve postmodern saldırı karşısında dağılışı, onun gücüne duyulan güveni kökten sarstı.
Yirmi birinci yüzyıl, dünyanın her yerinde savaşların, krizlerin olduğu ya da hepsinden haberimiz olabildiği için karamsarlık, bir o kadar da aldır(a)mamazlıkla ilerliyor.
Zweig’ın ev-aidiyet sorgulamasının kaynağı, döneminin pek çok sanatçısı ve düşünürü için de paradigmaları yeniden kuracak metinler ürettirmişti. Metnin geçtiği kitap 1942’de yayınlandı; 70 yılın ardındansa bu cümleler, yeniden yıkıcı gerçeklere dönüştü ve Zweig gibi düş/kurgu becerisine sahip olmaya gerek kalmadı.
Modernizm, mekan ve teknoloji üzerinden 100 yıldır yazılıp konuşuluyor. Toplumsal yansımaları ve etkileri de daha çok “batı modernizmi” merkezli bir coğrafi angajmanla tarif edilegeldi.
Militarist tınıları ile mücadele ve sağlam bir duruşu ima eden cephe kavramı, son Venedik Mimarlık Bienali’nde toplumsal meselelere mimarların yaklaşımını belirten tema olarak ilan edildiğinde, mesele açısından oldukça zengin bir içerik sağlayan Türkiye’de de tartışmaların yoğun geçeceği tahmin ediliyordu, öyle de oldu.
Venedik Mimarlık Bienali, mimarın sorumluluğunu gündeme getirerek mimarları konforlu alanlarından çıkmaya davet ediyor. Hülya Ertaş ana sergiler, ülke pavyonları ve Türkiye'nin katılımı üzerinden bienali değerlendiriyor.