Bienaller mevsimine girdiğimiz bu aylarda, sanat deneyimine ve bununla ilgili olarak bienallerin tarihine farklı bir açıdan bakmak mümkün mü? Damla Göre, bu soruyu, Walter Benjamin ve sanat eserinin giderek değişen alımlanışı aracılığıyla ele aldı.
Eğer mimari kararların da ekosisteminden söz ediyorsak, aradaki farkı ortaya koyan bir mimari eylemsellik, süreci bütünüyle bambaşka bir modele sıçratacak bir kurgulama potansiyeline sahip.
16. İstanbul Bienali’nin, doğrudan veya dolaylı yoldan ilişkili olduğu halk sağlığı problemlerini bertaraf etmesi için, asbestli mekanları terk-i diyar eylemesi tek başına yeterli olmayabilir.
16. Venedik Bienali Uluslararası Mimarlık Sergisi’nde mimarlık öğrencilerini vardiyalar halinde sürece dahil eden Türkiye Pavyonu’nu ve düzenlenen 13 farklı atölyede elde edilen birikimi, projenin küratörleri ile konuştuk.
Mimarlığının insan ile kurduğu ilişkiyi anlatması bakımından her örnek özgün ve değerli. Ancak sosyal konutun yaşamımızdaki yeri daha gündelik, akışkan ve sürekli bir gerçeklik olarak ağırlık kazanıyor.
Son derece geniş anlamlar içerebilen açık uçlu Serbest Mekan temasının mimarlık dünyasına bir bütün olarak katkılarının ne olacağını zaman içinde göreceğiz.
Serbest mekan kavramı ile alanları bölen, uyruk ve vatandaşlık tanımlarıyla erişimi kısıtlayan “sınır” kavramından daha güçlü çelişen bir imge yok.
Ana sergiyi tek kelimeyle özetlemek gerekseydi sanırım bu kelime “bulanıklık” olurdu. Bulanıklığın esas kaynağı ise bienalin teması.
Bugünün iletişim araçlarının anlıklığı yüzünden, bienallerin mimarlık alanındaki son trendlerin duyulduğu yer olması fikri çoktan tarih oldu.
16. Venedik Mimarlık Bienali, baştan sona kürate edilmiş bir etkinlik gibi değil; daha ziyade “serbest” kelimesi telaffuz edilir edilmez içerik engin, sonsuz bir yorumlama alanına yayılmış gibi görünüyor.